Working languages:
English to Turkish
Turkish to English

Ümit DURAL
Accurate and perfect medical translation

Istanbul, Istanbul, Türkiye
Local time: 23:03 +03 (GMT+3)

Native in: Turkish (Variant: Standard-İstanbul ) Native in Turkish
  • Send message through ProZ.com Yahoo IM Google IM
Feedback from
clients and colleagues

on Willingness to Work Again info
2 positive reviews
  Display standardized information
User message
I am experienced and talent medical translation and interpreting.I present my greetings..
Account type Freelance translator and/or interpreter
Data security Created by Evelio Clavel-Rosales This person has a SecurePRO™ card. Because this person is not a ProZ.com Plus subscriber, to view his or her SecurePRO™ card you must be a ProZ.com Business member or Plus subscriber.
Affiliations This person is not affiliated with any business or Blue Board record at ProZ.com.
Services Translation, Interpreting, Editing/proofreading
Expertise
Specializes in:
Medical: CardiologyBiology (-tech,-chem,micro-)
Medical: PharmaceuticalsMedical: Health Care
Medical: DentistryMedical (general)
GeneticsChemistry; Chem Sci/Eng

Rates
English to Turkish - Rates: 0.10 - 0.15 EUR per word / 30 - 45 EUR per hour
Turkish to English - Rates: 0.10 - 0.15 EUR per word / 30 - 45 EUR per hour

All accepted currencies Euro (eur)
KudoZ activity (PRO) PRO-level points: 22, Questions answered: 16, Questions asked: 2
Blue Board entries made by this user  2 entries

Payment methods accepted Wire transfer, Money order
Portfolio Sample translations submitted: 8
Turkish to English: GUATR-GOITRE
General field: Medical
Detailed field: Medical (general)
Source text - Turkish
Dev nodüler guatr: Vaka sunumu
Özet:
Nodüler tiroit hastalığı sık görülmekle birlikte nadiren dev boyutlara ulaşabilmektedir. Dev boyutlara ulaştığında komşu doku ve organlara bası yaparak yutma güçlüğü, ses kısıklığı, baş dönmesi ve nefes darlığı gibi farklı klinik semptomlara yol açar. Aynı zamanda büyük nodüllerde malignite riski vardır. Genellikle estetik sorunlara da yol açtığı için cerrahi müdahale ile tedavi edildiği için ileri derecede büyümesinin de önüne geçilmiş olur. Tedavi edilmeyen vakalarda dev boyutlara ulaşabilir. Burada 75 yaşında tedaviyi kabul etmediği için dev boyutlara ulaşan nodüler guatrlı bir vaka sunulmuştur.
Translation - English
Giant nodular goitre: Case report
Abstract:
As though, nodular thyroid disease is frequently seen, nonetheless, it may occasionally reach giant sizes. When reached to giant sizes, it may lead to various clinical symptoms such as dysphagia, dysphonia, vertigo and dyspnea by compression on neighbor tissues and organs. Additionally, there is a malignancy risk in giant nodules. Since they usually lead to also aesthetic problems, surgical intervention may prevent its advanced improvement. It may reach the giant sizes in non-treated cases. In the present paper, a case of 75-year-old woman with nodular goitre that reached giant size due to treatment rejection has been presented.
Turkish to English: NASAL MELANOMAS
General field: Medical
Detailed field: Medical (general)
Source text - Turkish
**Biz makalemizde çoğu rhinolojistin mesleki yaşamı boyunca bir kez bile göremeye bileceği ancak bizim çok kısa sürede karşılaştığımız ve insidansında artış olduğunu düşündüğümüz intranazal MM lu olgularla ilgili klinik deneyimimizi literatürün ışığı altında sunduk.
**Nazal melanomlar yüksek derecede malign, cilt melanomlarından farklı biyolojik davranış ve, epidemiyolojik özellikler gösteren ve onlardan daha kötü prognozu olan tümörlerdir.
**Bir çok hasta, tanı anında lenf düğümleri, karaciğer ve akciğerlerde uzak metastazlar gösterir ve rekürrensler yıllar sonra bile sporadik olarak ortaya çıkabilir (27,28) Bizim hiçbir hastamızda pre op tetkiklerimizde metaztas tespit edilmedi.
**Metastatik mukozal melanomlar daha azdır. Kutanöz malign melanomların yalnız %0.6-9.3’ünde üst gastrointestinal ve solunum sistemi mukozasına metastaz görülebileceği bildirilmiştir (29). Metastatik tutulum en sık dil tabanı ve nazal kavitede görülmektedir. Baş ve boyun mukozal metastazları varlığı genellikle yaygın hastalık varlığını düşündürmektedir. (29).
**Sadece intranazal MM nin incelendiği birçok raporda erkek olguların insidansının kadınlara göre daha fazla olduğu belirtilmiştir.
**Yapılan birçok çalışmada beyaz ırkta MM insidansının belirgin olarak fazla olduğu ortaya konmuştur.
**Bizim hastalarımız da öne çıkan semptomu Epistaxis and nasal obstruction idi. Ancak 1 hastamız rutin kontrol sırasında insidental olarak saptandı.
**Ancak intraoperatif olarak ana kitle rezeke edildikten sonra orgin tespit edilebilmektedir.
**Bizde post operatif 3 ay sonra operasyon alanınde rekürrens olmamasına rağmen PET taramalarında boyunda metaztatik LAP saptadığımız bir olguya bilateral boyun diseksiyonu önerdik ancak hasta kabul etmedi.
**Cerrahi müdahalede dikkat çekmek istediğimiz en önemli nokta burun içerisinde hem kitlenin temas ettiği hemde kitleyle temasının olmadığı diğer mukozal alanlarda punctuation tarzında yayılım gösteren melonositik alanların olabileceğidir. Bu alanlar tam olarak belirlenip bu alandaki mukozanın kaldırıldıktan sonra alttaki kıkırdak ve kemik yapıya invazyon olup olmadığının kontrol edilmelidir. Eğer burun tabanındaki kemik yapıda etkilenme var ise kontrollü bir şekilde rezeksiyon gereklidir. Özellikle elmas uçlu tur ile kemik üzerindeki lezyon turlanmaya çalışılırsa mikroskopik düzeyde melonositik hücreler daha derin kemik dokuya invaze olacağı için nüks kaçınılmazdır.
**Fakat biz negatif cerrahi margin elde etmenin ve varsa mukozal lekelenme tarzındaki odakların temizlenmesinin tedavi başarısı için önemli bir kriter olduğunu düşünüyoruz.
** Bizim hastalarımızın hiç birinde sigara ve alkol kullanımı yoktu ve hikayede öne çıkan herhangi bir madde maruziyeti belirlenmemişti.
**Diğer yandan son zamanlarda yapılan bazı çalışmalarda nazal bölgede yer alan melanotik melanomların tanısında manyetik rezonans incelemenin (MRI) yararlı bir yöntem olduğu bildirilmiştir.
** İntranazal MM insidansı giderek artış gösteren kötü prognozlu bir tümördür. ileri yaşta intranazal kitle ile baş vuran olgularda göz ardı edilmemelidir.
**Tümör dokusu, nazal mukozayı örten skuamöz epitel üzerinde yer yer punktuasyon şeklinde mukozal melonositik lekelenmeler gösterir. Bu melonositik alanların çıkarılması cerrahi başarı sağlamak açısından önemlidir.

Translation - English
** In our review, we have presented our clinical experience in the light of literature associated with intranasal MM that we have estimated an increased incidence and met within a very sooner period than most rhinologists who may not face even once during their professional life.
** Nasal melanomas are the tumors that present high-grade malignancy, different biological nature and epidemiological features from cutaneous melanomas and have a worse prognosis than those.
** Many patients demonstrate lymph nodes and distant lung and hepatic metastases at the time of diagnosis and recurrences may occur sporadically even after some years (27, 28) Metastasis was detected in none of our patients via preoperative tests.
** Metastatic mucosal melanomas are less common. It has been reported that only 0,6-9,3% of the cutaneous malignant melanomas demonstrated metastasis to upper gastrointestinal and pulmonary system (29). Metastatic involvement is mostly common in tongue base and nasal cavity. Mucosal melanoma of the head and neck are generally suspicious for existing metastatic disease (29).
** It has been reported in many studies which have investigated only cases with intranasal MM that its incidence in male cases is higher than female patients.
** Many studies have suggested that incidence of MM is higher in caucasians.
** The prominent symptoms were epistaxis and nasal obstruction in our patients. However, one of our patients was detected incidentally during routine control examination.
** The origin can be determined if only main mass is resected intraoperatively.
** We have suggested bilateral neck dissection to a patient in whom we have detected a metastatic LAP although no recurrence was existing at the operation site 3 months later postoperatively however the patient didn’t accept to be operated.
** The most important point that we want to draw attention with respect to surgical intervention is that melanotic fields demonstrating punctuation metastasis may be present in the other mucosal regions through the nose where the mass is contacted or not. After an accurate determination of these fields and removal of mucosa within this field, it should be controlled whether an invasion to the cartilage or bony structure occured. If bony structure of the nose base is affected, then a controllable resection is required. Especially, if it is attempted to drill the lesion above bone using a diamond-pointed drill, a relapse is non-eliminable since the melanotic cells will invade to the deeper bony structure at the microscopic level.
** However, we conclude that obtaining negative surgical margins and clearing focii such as mucosal punctuation will be an important criteria for the treatment success.
** Smoking or alcohol abuse was present in none of our patients and no prominent drug exposure was determined in the medical history.
** On the other hand, it has been reported in some recent studies that magnetic resonance imaging (MRI) is an useful method in diagnosis of melanotic melanomas located in the nasal region.
** Intranasal MM is a tumor with an increasing incidence and bad prognosis. It should not be ruled out in the cases who apply with intranasal mass in the advanced ages.
** Tumoral tissue demonstrate some mucosal melanotic spottings as partially punctuations on the squamous epithelium that covers the nasal mucosa. The resection of these melanotic fields is important with respect to achieving surgical success.
Turkish to English: KOKSOFEMORAL MR - COXOFEMORAL MRI
General field: Medical
Detailed field: Medical (general)
Source text - Turkish
Tetkik İstenilen Bölge: Koksofemoral MR

Klinik bilgi; Sol kalçada ağrı, osteoartrit.



Bulgular :



Sol asetabulum üst bölümünde medüller ödem mevcuttur. Bu alanda eklem aralığı daralmıştır. Labrumda da patolojik sinyaller izlenmektedir. Belirgin yırtık veya deplasman görülmedi.



Femurun ligamentum teresin yapışma yeri lokalizasyonunda yine entesopatik sinyaller ve hafif ödem mevcuttur.



Eklem sıvısı hafif belirginleşmiştir. Kollumun anterior bölümünde de hafif ödem izlenmekte olup bu alanda hafif sürtünmeye bağlı sekonder değişiklik olarak yorumlanabilir.



Solda obturator eksternus ve pektoral adalelerde grade I strain mevcuttur.



Pubik ve iliak kemikler normal sinyal yoğunluğu göstermektedir.



İnceleme alanına giren müsküler yapılarda ve pelvik organlarda patolojik değişiklik ayırt edilmemiştir.



Kesit planına giren pelvik ve bilateral femoral vasküler oluşumlar SE sekanslarda normal signal void akım paterni sergilemektedir.



SONUÇ:



· Sol asetabulum üst bölümünde medüller ödem. Bu alanda eklem aralığında daralma. Labrumda patolojik sinyaller (Belirgin yırtık veya deplasman görülmedi).

· Femurun ligamentum teresin yapışma yeri lokalizasyonunda yine entesopatik sinyaller ve hafif ödem.

· Eklem sıvısında hafif belirginleşme,kollumun anterior bölümünde de hafif ödem (bu alanda hafif sürtünmeye bağlı sekonder değişiklik olarak yorumlanabilir).

· Solda obturator eksternus ve pektoral adalelerde grade I strain.

Translation - English
Ordered Exam from Region: Coxofemoral MRI
Clinical Information; Left hip pain, osteoarthritis

Findings:

A medullary edema was present in the upper region of left acetabulum. The joint-space was narrowed in that region. The signals of labral pathology were also encountered. No remarkable labral tear or displacement was found.

The enthesopathic signals and slight edema are also present at adhesion site localization of ligamentum teres of femur.

The hip joint fluid became slightly remarkable. A slight edema was monitored in also anterior region of collum and this edema may be interpreted as an secondary change to a slight friction in that region.
A Grade I Strain was observed in the obturator externus and pectoral muscles on the left side.
A normal signal intensity was monitored in pubic and iliac bones.
No pathological change was differentiated in the muscular structures and pelvic organs involved in the investigation field.
The pelvic and bilateral femoral vascular formations involved in the section plane presented normal signal void flow pattern in the SE sequences.

CONCLUSION:

• A medullary edema in the upper region of left acetabulum. Narrowed joint-space in that field. The signals of labral pathology (No remarkable labral tear or labral displacement was determined)
• The enthesopathic and slight edema at adhesion site localization of ligamentum teres of femur.
• The slightly remarkable joint fluid, slight edema in the anterior region of the collum (it may be interpreted as an secondary change to a slight friction in that region).
• A Grade I Strain in the obturator externus and pectoral muscles on the left side.
.

Turkish to English: HERNIA OPERATION BY BASSINI AND LICHTENSTEIN METHODS
General field: Medical
Detailed field: Medical (general)
Source text - Turkish
ÖZET
Araç Ve Yöntemler: Çalışmaya belirtilen tarihlerde Bassini ve Lichtenstein yöntemi ile opere edilen hastalar dâhil edildi. Her iki gruptan randomize olarak seçilen 50’şer hasta çalışmaya alındı. Hastaların bilgilerine hasta dosyalarından, ameliyathane kayıtlarından, hastane elektronik bilgi sisteminden ulaşıldı.
Nüks fıtıklar, bilateral fıtıklar, inkarsere-strangüle hernisi olanlar, 75 yaş grubundaki hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastalar; yaş, cinsiyet, meslek, operasyon süresi, uygulanan anestezi tekniği, fıtık tipi, fıtık yeri, hastanede kalış süresi, postoperatif mobilizasyon, postoperatif analjezik kullanımı, proflaktik antibiyotik kullanımı, normal aktiviteye dönme, eşlik eden hastalıklar, postoperatif komplikasyonlar ve nüks gelişimi açısından karşılaştırıldı. Hastaların yaşam kalitelerini değerlendirmek için SF-36 anketi uygulandı.
Sonuçlar: Her iki grup arasında sosyodemografik özellikler, operasyon süresi, uygulanan anestezi türü, proflaktik antibiyotik uygulaması, eşlik eden hastalıklar, postoperatif komplikasyonlar ve nüks oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Fakat ameliyat sonrası dönemde hastanede kalış, postoperatif mobilizasyon, normal aktiviteye dönme ve analjezik ihtiyacı duyma süreleri Bassini grubunda Lichtenstein tekniği uygulanan gruba göre anlamlı düzeyde uzun bulunmuştur. Her iki grubun yaşam kalitesi verileri benzer bulunmasına rağmen Lichtenstein grubu hastaların SF-36 ölçek puanlarının Türk Toplumu Standartları’na daha yakın olduğu görülmüştür.
Görüşler: Benzer komplikasyon ve nüks oranlarına rağmen postoperatif normal hayata dönüş ve yaşam kalitesi açısından Lichtenstein tekniğinin üstünlüğü görülmektedir.
Translation - English
ABSTRACT
Materials and Methods: The patients operated by methods of Bassini and Lichtenstein within the determined dates were involved in the study. Fifty patients from each group were selected randomizely for the study. The patients’ data were obtained from the patient files, operation room records and hospital information system.
The patients with recurrent hernia, bilateral hernia, incarcerated-strangulated hernia and age below 17 or over 75 were excluded from the study. The patients were compared with respect to age, gender, profession, operation duration, performed anaesthetic technique, hernia type, hernia localization, hospitalization duration, postoperative mobilization, postoperative analgesic intake, prophylactic antibiotics administration, recovery to normal activity, comorbid diseases, postoperative complications and recurrence rates. The SF-36 Questionnaire was performed to evaluate the life quality of the patients.
Results: No statistically significant difference was found between two groups with respect to sociodemographic properties, operation duration, performed anesthesia technique, administration of prophylactic antibiotics, comorbid diseases, postoperative complications and recurrence rates. However, hospitalization duration and time period required for postoperative mobilization, recovery of normal activity and need for analgesic use were found significantly longer in Bassini group compared than the group operated using Lichtenstein method. Although, the results of two groups with respect to life quality were similar, it has been found that the scores of SF-36 Questionnaire in Lichtenstein group were more compatible with the Standards of Turkish Population.
Conclusions: Despite similar complication and recurrence rates, the Lichtenstein technique showed superiority with respect to postoperative recovery for normal life and life quality.

Turkish to English: PANCREATIC ABSCESS
General field: Medical
Detailed field: Medical (general)
Source text - Turkish
Pankreatik apse tedavisinde cerrahi ve perkütan drenaja alternatif antibiyotik-mannitol kombinasyon tedavisi: Vaka serisi
Özet
Pankreatik apse morbiditesi ve mortalitesi yüksek bir klinik durumdur. Tedavi primer olarak cerrahi veya perkütan drenaj ile birlikte antibiyotik tedavisidir. Ancak genel durum bozukluğu, komorbit hastalık varlığı, anatomik lokalizasyon gibi cerrahi veya perkütan drenaja uygun olmayan vakalarda mannitol-antibiyotik tedavisi uygun bir seçenek olabilir. Burada bilier pankreatit sonrasında pankreatik apse gelişen ve mannitol-antibiyotik kombinasyonu ile tedavi edilen 4 vaka klinik ve labaratuar sonuçlarıyla birlikte sunulmuştur.
Giriş
Akut pankreatitin pek çok komplikasyonu vardır. Bunlar pankeratik asit, prödokist, nekroz ve apse gelişimidir. Pankreatik apse, pankreas dokusu içerisinde veya komşuluğunda apse içeriğinin abdominal doku ve organlarca sınırlanması ile oluşur. Loküle veya multiloküle olabilir. Aynı zamanda pankreatik apse intraabdominal serbest sıvı görünümünde ortaya çıkabilir. Pankreatik apsenin tedavisi cerrahi veya perkütan drenaj ile birlikte geniş spektrumlu antibiyotik tedavisidir. Cerrahi yüksek morbidite (%13-53) ve mortalite (% 6,2-25) oranlarıyla birliktedir. Son dönemlerde perkütan drenaj ve endoskopik tedavilerinin sıklığı ve başarısı giderek artmaya başlamıştır. Ancak buna rağmen hala pankreatik apse tedavisinde cerrahi ve perkütan yöntemler risklerini korumaktadır. Sepsis, şok, komorbit hastalık varlığı, anatomik yerleşim gibi nedenlere bağlı cerrahi ve perkütan yöntemlere uygun olmayan vakalarda veya bu tür invaziv tedavileri kabul etmeyen hastalarda alternatif tedavi ihtiyacı vardır.
Burada cerrahiye uygun olmayan ve teknik nedenlerle perkütan tedavinin de yapılamadığı için mannitol-antibiyotik ile başarılı bir şekilde tedavi edilen pankreatik apseli vakalar sunulmuştur.
Vaka Sunumu
Ateş karın ağrısı bulantı kusma semptomları ile 2008-2010 yılları arasında 4 hasta kliniğimize yatırıldı. Hastalar 48, 53, 64 yaşlarında 3 erkek ve 58 yaşında bir kadındı (tablo 1). Alkol kullanımı, travma öyküleri yoktu. Panreatit nedeni olabilecek bir metabolik neden bulunamadı. İlaç kullanım öyküleri yoktu. Hastaların labaratuar sonuçları ve demografik özellikleri tablo 1 de görülmektedir. Ultrasonografik incelemede tüm vakalarda safra kesesinde milimetrik boyuttan 1 cm boyuta kadar değişen multiple sayıda taşlar izlendi. İki vakada pankres sınırları silinmiş, ileri derece ödemli ve hipoekojen görünümdeydi aynı zamanda batında asit vardı. Diğer iki vakada ise pankreas korpus-kuyruk lokalizasyonunda hipekoik apse ile uyumlu kitleler izlendi. Abdominal CT incelemesinde pankreatit ve pankreatik asit ve apseyle uyumlu bulgular saptandı (figure 1). Bu sonuçlarla vakalarda bilier pankreatit olduğu düşünüldü. Genel durumları kötü olan vakalar cerrahi müdahaleye uygun bulunmadı. Teknik yetersizlik nedeni ile perkütan drenaj yapılamadı. Hastalar yoğun bakımda takip edildi. Tüm hastalara imipenem 4x500 mg/gün, metranidazol 3x750 mg/gün başlandı. Vakaların 7 günlük antibiyotik tedavilerinin sonucunda ateş, genel durum, lokositoz, C reaktif protein değerlerinde düzelme görülmedi. Tüm vakalarda USG eşliğinde chiba iğnesi ile aspirasyon yapıldı. Aspirattan kültür incelemesi ve lokosit sayımı yapıldı. Kültürde E koli, klebsiella ve enterococcus faecalis üredi ve kullanılan antibiyotiklere hassas oldukları görüldü. Mannitol (4X50 ml/gün) tedavisine başlandı ve 7 gün bu dozda devam edildi. Hastaların ateşi düştü, genel durumları hızla düzelmeye başladı. Asitin kaybolduğu ve apse boyutlarınında azaldığı görüldü (Figure 2). Mannitol tedavisi 10. günde kesildi (tablo 2). Hastalar antibiyotik tedavisi alırken taburcu edildi ve 1 ay sonra kontrole çağrıldı. Kontrol tetkiklerinde asitin her iki vakada kaybolduğu, fokal apselerin boyutlarının küçülüp içeriklerinin hiperekojen hale geldiği izlendi (tablo 2). Antibiyotik tedavisi kesildi. Antibiyotikler kesildikten 1 ay sonraki kontrolde hastaların herhangi bir şikâyetinin olmadığı görüldü.
Tartışma
Apse, polimorfonükleer lokositlerin inflamasyon odağına göçü ve burada inflamasyona neden olan ajanın ortadan kaldırılması için oluşturulan reaksiyona bağlı gelişen içeriği pü dolu lezyonlardır. Ancak yabancı etkenleri ortadan kaldırmaya çalışan lökositler litik etkiyle çevre doku ve organlara zarar verebildikleri gibi salgıladıkları sitokinlerle ağrı, ateş, şok vb gibi sistemik semptomlara neden olabilirler. Gelişen şok hayati doku ve organlarda ciddi hasarlara neden olabilir. Bu nedenle apse önemli bir klinik durumdur ve tedavisi primer olarak drenaj ve antibiyotik tedavisidir. Fakat drenajın teknik veya anatomik lokalizasyondan dolayı mümkün olmadığı durumlarda tek yöntem antibiyotik tedavisidir. Ancak çoğunlukla bu tedavi yetersiz kalmaktadır. Çünkü kısa sürede apse içerisinde yeterli antibiyotik konsantrasyonuna ulaşılmasılması güçtür. Süre uzadığında ise tedaviye ragmen sepsis ve septik şok gelişebilmektedir. Sepsiste semptomatik ve nedensel tedavi gerekir. Nedensel tedavi sepsis etkenini ortadan kaldırılmasıdır. Buda apse drenajı veya antibiyotik tedaivisiyle sağlanabilir. Semptomatik tedavi ise şok gibi sepsise bağlı gelişen klinik durumların tedavisidir. Sepsisin agresif gidişini yavaşlatmak ve buna bağlı organ hasarını engellemek için steroit kullanımı önerilir. Bilindiği gibi sepsis semptomlarının büyük kısmı inflamatuar hücrelerde salınan sitokinlere bağlıdır ve steroit bunları engelleyebilmektedir. Kritik hastalarda oldukça yararlı olmaktadır. Fakat daha sonra sepsise yol açan mikroorganizmaların immünolojik yok edilmesini engellediği için sepsisin ağırlaşmasına da neden olabilir. Hipertonik ortamın lokosit fonksiyonlarını steroide benzer şekilde baskıladığı bilinmektedir. Bu nedenle hipertonik tedavilerin yanık başta olmak üzere farklı endikasyonlarda kullanımı giderek artmaya başlamıştır. Hipertonik sıvıların nötrofil fonksiyonunu baskılayarak nötrofil ilişkili organ hasarını engellediği düşünülmektedir.
Hiperosmolarite nötrofillerde büzülmeye (cell shrinkage) neden olarak süperoksit yapımı, fagositoz, adezyon, elastaz ve sitokin yapımı ve salınımı gibi pek çok fonksiyonunu engeller. Ayrıca araşidonik asit ve 5-Lipoksijenas salınımını geçici olarak engeller. Böylece inflamasyonu azaltır. Hipertonik solusyonların nötrofil fonksiyonlarında hızlı supresyon yapması invitro ve invivo olarak gösterilmiştir. Nötrofillerin adesyon ve migrasyonu azaltır. CD11b, L-selektin ve 2 integrinin ekpresyonunu azaltır. Kemoatraktanlar tarafından ortaya çıkarılan sitotoksik yanıtı inhibe ettiği gösterilmiştir.
Bizim vakalarımız antibiyotik tedavisinden tek başına fayda görmedi. Hastaların klinik seyirlerinin bozulması üzerine osmotik bir diüretik olan mannitol tedavisi başladık. Mannitol tedavisini takip eden günlerde hastaların genel durumu progressif olarak düzelmeye başladı. Bu tür apse olgularında mannitol kullanmamızın amacı apse lokalizasyonunda serbest suyun sistemik dolaşıma çekilmesi bu suretle apse lokalizasyonunda hipertonik bir ortam oluşturmaktır. Tiazit ve lup diüretikleri de apse lokalizasyonunda osmolariteyi artırabilir. Fakat bizim mannitol kullanmamızın birkaç nedeni vardı. Ciddi sepsisi bulunan vakalarda hipotansiyon ve şoka eğilim artar. Tansiyonun normal sınırlarda tutulması bu vaklarda çok daha önemlidir. Dolayısıyla osmotik diüretik kullanımı mantıklı görünmektedir. Çünkü intravasküler osmolarite artışı ile dokudan sıvı çekerken diğer diüretiklerden farklı olarak intravasküler volüm azalmasına ve hipotansiyona daha az neden olur.
Hipertoniklerin inflamatuar hücreler üzerine olan etkilerinin araştırıldığı pek çok çalışmada hipertonik salin solusyonu kullanılmıştır. Hipertonik salin solüsyonu özellikle sepsis gibi kapiller geçirgenliğin arttığı durumlarda extravasküler alana kolaylıkla geçebilir ve overvolemiye neden olabilir. Bu nedenlerle mannitol uygun bir seçenek gibi görünmektedir. Mannitol osmotik diüretiktir ve intravasküler olarak kaldığı için osmolariteyi artırmak suretiyle eksravasküler alandan sıvının intravasküler alana geçişinin sağlar. Beyin ödeminde bu nedenle oldukça sık kullanılmaktadır. Ancak apse olgularında kullanımı daha önce literatürde bildirilmemiştir.
Mannitol antibiyotik kombinasyonunun cerrahi veya perkütan drenaja uygun olmayan vakalarda alternatif tedavi yöntemi olabileceği düşünülebilir. Bu tedavi kombinasyonunun daha fazla sayıda hastada uygulanması veya randomize çalışmalarla desteklenmesi tedavinin klinik etkinliğinin ortaya konulması bakımından yararlı olacaktır.
Translation - English
The antibiotic-mannitol treatment as an alternative for surgical and percutaneous drainage in treatment of pancreatic abscess: Case series
Abstract
Pancreatic abscess is a clinical phenomenon with a high morbidity and mortality. The treatment is primarily an antibiotic therapy accompanied by surgical and percutaneous drainage. However, antibiotic-mannitol as a combination therapy may be an available option for unavailable cases such as poor general condition, existing comorbid disease and anatomic localization. In this article, we have presented four cases treated with combination of mannitol-antibiotic for pancreatic abscess developed after biliary pancreatitis including clinical and laboratory results in this article.
Introduction
There are many complications of acute pancreatitis. These are pancreatic acid, prodocyst, necrosis and development of abscess. Pancreatic abscess occurrs when abscess content is bounded by abdominal tissues and organs within the margins or neighborhood of the pancreatic tissue. It may be loculated or multiloculated. At the same time, pancreatic abscess may occur with the appearance of intraabdominal free fluid. Pancreatic abscess can be treated by broad-spectrum antibiotic therapy accompanied by surgical or percutaneous drainage. Surgery is associated with high rates of morbidiy (13-53%) and mortality (6,2-2,5%). The frequency and treatment success rate have increased in the recent years. However, nonetheless, risks for surgical and percutaneous techniques remain in the treatment of pancreatic abscess. An alternative treatment is necessary in unavailable cases for surgical and percutaneous techniques because of the reasons such sepsis, shock, existing comorbid disease and anatomic localization or patients rejecting such invasive therapies.
In this study, we have presented cases with pancreatic abscess who were treated with mannitol-antibiotic successfully since surgery and percutaneous treatment couldn't have been performed due to the technical reasons.
Case Report
The four patients with symptoms of fever, abdominal pain, nausea and vomitting were hospitalized in our clinic between the years 2008 and 2010. Of the patients; 3 were 48, 53 and 64-year old male patients respectively while other patient was a 58-year-old female patient (Table 1). They had no medical history including alcohol use or trauma. No metabolic reason associated with pancreatitis was found. They had no history of medication use. The laboratory results and the demographic data of the patients can be seen at Table 1. In the ultrasonographic examination, a number of gallstones wiith dimensions changing from millimetric dimensions up to 1 cm were monitored in whole cases. In two cases, pancreas margins were unvisible, extremely edemetaous and presented hyperechoic appearance besides intraabdominal acid was also present. In the other cases, masses compliant with hyperechoic abscess were observed at the corpus-tail localization of pancreas. Via abdominal CT imaging, the findings were found to be compliant with pancreatitis, pancreatic acid and pancreatic abscess (figure1). According to these results, the cases were interpreted as biliary pancreatitis. The cases with poor general condition were unavailable for surgical intervention. Percutaneous drainage couldn’t have been performed because of the technical insufficiency. The patients were followed-up in the intensive care unit. All of the patients were initiated imipenem 4x500 mg/day and metranidazole 3x750 mg/day. At the end of the 7-days of antibiotic treatment, no improvement was monitored in fever, general condition, leucocytosis and C-Reactive Protein values of the cases. Aspiration was performed in the patients using Chiba needle accompanied by USG. Culture examination and leucocyte count were performed in the obtained aspirate. It has been observed that E. Coli, klebsiella and enterococcus faecalis produced in the culture media and these bacteria were sensitive to the administered antibiotics. Mannitol (4X50 ml/day) treatment was initiated and continued for 7 days by this dosage. Fever degrees of the patients decreased and their general conditions began to improve rapidly. It was observed that acid disappeared and abscess size decreased (Figure 2). Mannitol treatment was interrupted at the 10th day (Table 2). The patients were discharged with ongoing antibiotic treatment and called for a visit a month later. It was found in their control examinations that acidity disappeared in both cases and size of the focal abscesses decreased and their contents became hyperechogenic (Table 2). Antibiotic treatment was interrupted. It has been found that the patients had no complaint at the control examination performed one month after the interruption of antibiotic treatment.
Discussion
Abscesses are the purulent lesions which develops due to the reaction induced for the migration of the polymorphonuclear leucocytes to the inflammation focus in order to eliminate the inflammation agent. However, leucocytes, fighting to eliminate the foreign factors, may give harm to the surrounding tissues and organs due to their lytic effects as well as they may cause systemic symptoms such as pain, fever, and shock via releasing their cytokines. Developing shock may cause serious harms to the vital tissues and organs. Therefore, an abscess is an important clinical condition and its primary treatment is drainage and antibiotic treatment. However, antibiotic treatment is the only method in cases that drainage is unavailable because of the technical or anatomic localization. Nonetheless, this treatment is mostly insufficient. Because it is difficult to reach the sufficient antibiotic concentration through the abscess within a short time interval. Sepsis and septic shock may develop due to prolonging time to reach this concentration despite the therapy. Symptomatic and causal treatment are required in sepsis. Causal treatment is the elimination of the factor of the sepsis. This may be provided by abscess drainage or antibiotic treatment. Symptomatic therapy is the treatment of the clinical conditions such as shock developing due to sepsis. Steroid use is recommended to slow down the aggressive progression of sepsis leading to organ sequelae. As known, symptoms of sepsis mostly depend on cytokines released by the inflammatory cells and steroids can prevent these. This is very useful in critical cases. However, at the other hand, this may also worsen sepsis since it prevents the elimination of the microorganisms immunologically. It is known that hypertonic media may suppress the leucocyte functions similarly with steroids. Therefore, hypertonic treatments are used increasingly in different cases such as burns primarily. It has been concluded that hypertonic fluids prevent organ sequelae associated with neutrophils by suppressing the neutrophil function.
Hyperosmolarity prevents many functions such as superoxide production, phagocytosis, adhesion and either production and release of elastase and cytokines by causing neutrophil shrinkage. It also prevents the release of arachidonic acid and 5-lipoxygenase temporarily. It decreases inflammation by this way. Rapid suppression of the hypertonic solutions on neutrophil functions has been shown in vitro and in vivo. It decreases the adhesion and migration of neutrophils. It also reduces the expression of CD11b, L-selectin and β2- integrin. It has been demonstrated that it inhibits the cytotoxic response produced by chemoattractants.
No recovery could be provided by only antibiotic treatment. We initiated mannitol as an osmotic diuretics because of the impaired clinical course of the patients. The general condition of the patients began showed recovery progressively in the days following the mannitol treatment. We aimed to pull the free fluid out of the abscess localization to the circulation in order to form a hypertonic media using mannitol in this type of abscess. In fact, thiazide and loop diuretics also may increase osmolarity at the abscess localization. However, we had several rationales to use mannitol. The cases with sepsis demonstrated increased predisposition to hypotension and septic shock. It is very important to maintain tension within normal limits in these cases. Therefore, use of osmotic diuretics is rational. Because, osmotic diuretics, differently from the other diuretics, lead less frequently to decreased intravascular volume and hypotension during pulling fluid out of the tissue.
Hypertonic saline solution have been used in many studies investigating the effects of the hypertonics on the inflammatory cells. Hypertonic saline solution may pass to the extravascular area easily and lead to overvolemia in cases of increased capillary permeability such as sepsis. Mannitol appears as an available option because of these reasons. Mannitol is an osmotic diuretic and it helps fluid to pass from the extravascular area to the intravascular area by increasing the osmolarity. It is used frequently in cerebral edemas because of this reason. However, its use in abscess cases has not been reported before.
It may be considered that mannitol-antibiotic combination may be an alternative treatment method in the unavailable cases for surgical or percutaneous drainage. Administering this treatment combination in more patients or supporting by the randomized trials would be helpful to suggest the clinical efficacy of the treatment.



Turkish to English: WHOLE BLOOD COUNT (WBC) - TAM KAN SAYIMI (TKS)
General field: Medical
Detailed field: Medical (general)
Source text - Turkish
TKS (Tam Kan Sayımı)
Lökosit
Nötrofil oranı NEUT%
Lenfosit oranı LYMPH%
Monosit oranı MONO%
Eozinofil oranı EO%
Bazofil oranı BASO%
Nötrofil mutlak sayısı NEUT#
Lenfosit mutlak sayısı LYMPH#
Monosit mutlak sayısı MONO#
Eozinofil mutlak sayısı EO#
Bazofil mutlak sayısı BASO#
Eritrosit RBC
Hemoglobin HGB
Hematokrit HCT
Ortalama eritrosit hacmi MCV
Ortalama eritrosit hemoglobini MCH
Ortalama eritrosit hemoglobini konsantrasyonu MCHC
Eritrosit dağılımı genişliği RDW-SD
Eritrosit dağılım genişliği RDW-CV
Trombosit PLT
Ortalama trombosit hacmi MPV
Trombosit dağılım genişliği PDW
Trombosit / büyük hücre oranı P-LCR
Plateletkrit PCT
Eritrosit Sedimentasyon Hızı ESR


Translation - English
Whole Blood Count
Leukocyte
Neutrophil NEUT%
Lymphocyte rate LYMPH%
Monocyte rate MONO%
Eosinophil EO%
Basophil rate BASO%
Absolute Neutrophil Count NEUT#
Absolute Lymphocyte Count LYMPH#
Absolute Monocyte Count MONO#
Absolute Basophil Count BASO#
Erythrocyte RBC
Haemoglobin HGB
Haematocrit HCT
Mean corpuscular volume MCV
Mean corpuscular haemoglobin MCH
Mean corpuscular hemoglobin concentration MCHC
Red blood cell (Erythrocyte) distribution width -Standard deviation RDW-SD
Red blood cell (Erythrocyte) distribution width - Coefficient of Variation RDW-CV
Thrombocyte (Platelet) PLT
Mean platelet volume MPV
Platelet distribution width PDW
Platelet / large cell ratio P-LCR
Plateletcrit PCT
Erythrocyte Sedimentation Rate (ESR)

Turkish to English: F-18 FDG WHOLE BODY POSITRON EMISSION TOMOGRAPHY - F-18 FDG TÜM VÜCUT POZİTRON EMİSYON TOMOGRAFİSİ
General field: Medical
Detailed field: Medical (general)
Source text - Turkish
F-18 FDG TÜM VÜCUT POZİTRON EMİSYON TOMOGRAFİSİ
YÖNTEM:
Doz
Enjeksiyon zamanı
Tarama başlangıç zamanı
Tarama süresi
Yatak Pozisyon Sayısı
Tarayıcı
Tarama yöntemi
Emisyon süresi
Kesit kalınlığı
İşlemleme yöntemi
BT parametreleri
Farmakolojik uygulama
Translation - English
F-18 FDG WHOLE BODY POSITRON EMISSION TOMOGRAPHY
METHOD:
Dosage
Injection time
Scan start time
Scan duration
Number of bed positions
Scanner
Scan Method
Acquisition time
Slice thickness
Processing method
CT parameters
Pharmacological
Turkish to English: Zona zoster induced by levoflaxocin: Case report
General field: Medical
Detailed field: Medical (general)
Source text - Turkish
Zona zoster induced by levoflaxocin: Case report
Özet
Levofloksasin kinolon grubundan geniş spektrumlu yeni rejenerasyon bir antibiyotiktir. Gastrointestinal, santral sinir sistemi, hematolojik ve dermatolojik bir takım yan etkileri bildirilmiştir. Fakat daha önce literatürde levofloksisinin zonayi tetiklediği ile ilgili bir bilgi yoktur. Burada 34 yaşında levofloksasinle tedavi edilen ve zona gelişen bir olgu sunulmuştur.
Giriş
Kortikositeroitler başta olmak üzere birtakım immünsupresifler de zonayı tetikleyebilir. Kinolon grubu antibiyotiklerle ilişkili zona olgusu daha önce literatürde bildirilmemiştir. Burada kinolon grubundan bir antibiyotik olan levofloksasine bağlı zona gelişen bir olgu sunulmuştur.
Vaka sunumu
34 yaşında erkek hasta kliniğimize sağ üst kadran ağrısı ile başvurdu. Yapılan tetkiklerinde safra kesesinde taş ve kese duvarında hafif ödem tespit edildi. Hastaya levofloksasin 1x500 mg/gün tedavi başlandı. Hasta tedavinin 5. Gününde sağ kalçasının üzerinde sivilce benzeri döküntülerin olması nedeniyle kliniğe başvurdu. Yeniden değerlendirildiğinde sağ gluteal bölgede 7-8 cm lik bir bölgede birbirleriyle yer yer birleşme eğilimi gösteren veziküpapüler lezyonlar görüldü (figure 1). Lezyonlar kaşıntılıydı. Fizik muayenede ek bir bulguya rastlanmadı. Hastanın labaratuar incelemesinde wbc 7800, nötrofil %55, lenfosit %30, saptandı. ALT 20 U/l (range 0-30), AST 25U/L (range 0-30), Hepatit markırları, anti-HIV negatifti. Hasta ek bir ilaç kullanmamıştı. Lezyonun zona olduğu düşünüldü.
Tartışma
Florokinolonların gastrointestinal sistem, santral sinir sistemi, hematolojik ve ciltle ilişkili birtakım yan etkileri bildirilmiştir. Cilte oluşturdukları yan etkilerin başında fotosensistivite, toksik epidermal nekroliz ve hipersensitivite reaksiyonları gelir (5,6 ). Levofloksasin grubunda bu tür yan etkiler diğer kinolonlara göre daha azdır. Fakat levofloksasininin karaciğer yetmelizliği, tendinit, konvulzyon ve trombositopeni gibi az görülen yan etkileri de bildirilmiştir.
Zona gelişen vakaların büyük kısmında immünite normal olmasına karşın immunsupresif tedavi alan yada immuncopromise olan hastalarda zona sıklığının arttığı bilinmektedir. Levofloksain kinolon grunundan geniş spektrumlu yeni nesil bir antibiyotiktir. Literatürde levofloksasin ilişkili zona olgusu daha önce bildirilmemiştir. Son zamanlarda kinolon antibiyotiklerin özellikle makrofaj fonskyionları, IL-1, IL-6 ve TNF alfa gibi immüniteyi tetikleten sitokinlerin yapımını baskılamak suretiyle konak immünitesini baskıladıkları gösterilmiştir. Konak immünitesinde makrofaj ve sitokinler oldukça belirleyicidir. Dolayısıyla levofloksasinin bu mekanizmayla zona gelişimini tetiklediğini düşünmekteyiz. Bu vaka dolayısıyla levofloksasin kullanımının zonayı tetikleyebileceği akılda tutulmalıdır.

Translation - English
Zona zoster induced by levofloxacin: Case report
Abstract
Levofloxacin is a broad-spectrum, new generation quinolone antibiotic. Its some side effects have been reported on gastrointestinal, central nervous, haematological and dermatological systems. However, there was no previous data in the literature indicating that levofloxacin induces Zona zoster. In the present paper, a 34-year-old case with developed zona zoster due to the treatment with levofloxacin has been presented.
Introduction
İmmunosuppressives, primarily corticosteroids, may also trigger zona. No case of zona associated with quinolone antibiotics has not been reported previously. In the present paper, a case with zona which has developed due to levofloxacin from quinolone antibiotics has been presented.
Case Report
A 34-year-old male patient applied to our clinic with complaint of right upper quadrant pain. In his performed tests, calculus and mild edema were detected in the gallbladder and gallbladder wall, respectively. A levofloxacin treatment 1x500 mg/day was initiated. The patient applied our clinic due to papular eruptions on his right hip. By reevaluation, vesicopapular lesions, tending to join partially, were observed in an area of 7-8 cm at the right gluteal region (Figure 1). Lesions were itchy. No additional finding was observed in the physical examination. In the laboratory examination of the patient, the results were as following: WBC 7800, neutrophils 55 %, lymphocytes 30%. ALT 20 U/l (range 0-30), AST 25U/L (range 0-30), Hepatitis markers: anti-HIV negative. The patient had not used an additional medication. Lesion was considered as zona.
Discussion
Some side effects of fluoroquinolones on gastrointestinal system, central nervous system, haematological system and dermatological system have been reported. Their major side effects on skin are photosensitivity, toxic epidermal necrolysis and hypersensitivity reactions (5,6). Such side effects were comparatively lower in the levofloxacin group than the other quinolones. However, it has been also reported that levofloxacin has occasional side effects such as hepatic failure, tendinitis, convulsion, thrombocytopenia .
It has been known that frequency of zona increases in the patients who were immunocompromised or administered immunosuppressive treatment whereas immunity was normal in most cases with developed zona.
Levofloxacin is a broad-spectrum, new generation quinolone antibiotic. No case of zona associated with levofloxacin has been reported in the literature. It has been shown that particularly macrophage functions of the quinolone antibiotics supress the host immunity by supressing the production of the cytokines such as IL-1, IL-6 and TNF alpha that may trigger the immunity. Macrophages and cytokines are quite determinative with respect to host immunity. Therefore, we conclude that levofloxacin triggers the development of zona through this mechanism. It must be noted that administration of levofloxacin may trigger zona considering this case.

Experience Years of experience: 29. Registered at ProZ.com: Apr 2007.
ProZ.com Certified PRO certificate(s) N/A
Credentials N/A
Memberships Mütercim Tercümanlar Derneği Ankara
Software N/A
CV/Resume Turkish (PDF), English (PDF)
Professional objectives
  • Meet new translation company clients
  • Meet new end/direct clients
  • Network with other language professionals
  • Find trusted individuals to outsource work to
  • Get help with terminology and resources
  • Learn more about translation / improve my skills
  • Learn more about interpreting / improve my skills
  • Learn more about additional services I can provide my clients
  • Learn more about the business side of freelancing
  • Stay up to date on what is happening in the language industry
  • Help or teach others with what I have learned over the years
  • Improve my productivity
Bio
İstanbul Üniversitesi Fen Fakütesi Biyoloji Bölümü'nden mezun olduğum 1995 yılından bu yana, almış olduğum öğrenime paralel olarak, sadece medikal çeviri hizmeti vermekteyim. Yabancı dil öğrenimimi ise mezun olduğum Özel Akasya Koleji'nde aldım.

Medikal çeviri kapsamına giren tüm metin türlerinde deneyimliyim. Gerek İngilizce- Türkçe gerekse Türkçe-İngilizce dil çiftlerinde medikal çeviri hizmetini başarılı ile sunmaktayım.

Medikal çeviri alanında zamanında ve kusursuz hizmet verilebilmesi için sahip olunması gereken, aşağıda belirtmiş olduğum, dört temel bilgi ve beceriye sahibim;
1- İngilizce yönünde yüksek dilbilgisi ve kompozisyon becerisi
2- Anadilim Türkçe dilini kullanım bakımından yeterli bilgi birikimi ve mükemmel kompozisyon yeteneği
3- Medikal çevirinin gerektirdiği temel alan bilgisi ve terminoloji hakimiyeti
4- Yüksek çeviri becerisi

İletişim Bilgilerim:
İleti adresi: [email protected] (google talk)
[email protected]
Skype: umityakupdural
GSM: 00 90 535 664 74 56
This user has earned KudoZ points by helping other translators with PRO-level terms. Click point total(s) to see term translations provided.

Total pts earned: 30
PRO-level pts: 22


Top languages (PRO)
English to Turkish14
Turkish to English8
Top general field (PRO)
Medical22
Top specific field (PRO)
Medical (general)20
Medical: Cardiology2

See all points earned >
Keywords: accurate and ontime medical translation service, high mastery of medical terminology, 17 years of experience in medical translation, fundamental education of medical sciences, biology, dentistry, high linguistic skills in both Turkish and English associated with medical texts.


Profile last updated
Jan 12, 2020



More translators and interpreters: English to Turkish - Turkish to English   More language pairs